SEZAYİ ERDÜL
Beden terbiyesiz
Beden terbiyesiz
Köylerimizi bilirmisiniz, hani çocuk, tarlada oynar, at sırtında gübre, odun, çalı, çırpı, kozalak taşırda, getirir sofanın bir tarafına bırakır, hayvanını ağıla çeker, sokaktaki arkadaşlarının bağırtısına cevap bile veremez, karnının açlığı. “anaa bir tas çorba verecen mi ?” diye seslenir yorgun bitap düşmüş bir halde. Anası kuzusuna hemen bir parça un’u sulayıp, içine kattığı bir yumurta işte alasından terbiyeli bir “un çorbası” hazırdır yer sofrasında. Çocuğun çakır gözleri parlamakta, al al yanakları dolmakta ve yüzü gülmektedir. Neylesin dıştaki çocukları önce işleri yapmalı, karnı doymalıdır, elbette sonrası oyun olacaktır.
İşte böyledir köy hayatı kısmen. Yoğurt alırsın, koyarsın içine biraz su birde kırdın mı köy yumurtasını al sana “ terbiyeli yoğurt çorbası” yada tarla kenarında ekili kerevizi toprağı, otu yaprağıyla getirirsin eve, tulumba altındaki havuzda arındırırsın, pisliğinden tozundan temizlersin, yaprakları bir tarafa ayırıp tutarsın, basar evin avlusunda ağır bir koku, kaynadıkça kereviz, ister terbiye görsün. Giritliler çok iyi yapar bu yemeği, Giritli’ lilerden öğrenen de. Ama kereviz bu içine koymadın mı maydanozu, patatesi, tereyi, Arap otunu ve de eksik etmeyeceksin özel yumurtayı, tadı damağında kalacak bir iftar yemeği “Terbiyeli kereviz”. Saymakla bitmez terbiyeli çeşitlerimiz, ekmeğe atmadın mı yumurta, benzemez bir şeye, tuzsuz kaldı mı börek nene gerek, hani “Reşadiye gevreği bunlar” bağırır geçerdi simitçiler her bir sokaktan ayrı ayrı. O gevrek yemezse çukur bakır leğen de pekmez şerbetini, üstüne susamını, kızarmaz ki fırına atsan, kızarsa da olmaz ki adı “Reşadiye”. Her bir ürün terbiye edilmeli lezzetine lezzet katabilmek için, terbiyesiz hiçbir yemek kimseyi memnun etmez. Yemek te, Çorba da lezzetinde olmalı.
Eskiden yani 70’li yılların sonlarında bakanlığın ismi, Milli Eğitim Gençlik Spor Bakanlığı idi. O zamanlar bakanlığa bağlı olarak çalışan şimdiki adı “Gençlik Hizmetleri” denilen birimler “Beden Terbiyesi” diye anılıyordu. Bu birimde ücreti karşılığı görev yapıyordum. O günden buyana İzmir Gençlik Hizmetleri Spor teşkilat içinde yasal her işim yapılıyor, saygıya saygı görüyordum. “Beden terbiyeli” idi.
Geçmiş yıllarda Spor teşkilatının lav edilmesi düşüncesi sarınca tüm Türkiye’yi, bir olumsuzluktur devam edip süre geliyor. Personeli olmayan kurumlar, spor salonları, top sahaları, ilçe müdürlükleri, taşeron firmalar tarafından çalıştırılan personeller, sahipsiz bahçeler, bakımsız salonlar, Özel İdare tarafından ayrılmayan bütçeler. Ben bir elin fazlası olmaz diye düşünüyordum, ama nerede daha fazlası ile amirsiz birçok ilçe. Vekâleten yürütülüyor. Hem de personeli olmaksızın. Manisa’ da tüm spor tesisleri ilçe belediyelere devredilmiş, Antalya’da da birkaç örnek var. İlimizde de Bayındır’ ın devir işlemleri başlatılmış durumda. Peki ne kadar doğru spor tesislerinin belediyelere devri, işin kolayımı devredip sorundan kaçmak. Acaba dönemin Gençlik Spor Bakanı, eski belediye başkanım Yüksel ÇAKMUR bu kaybedilmiş beden terbiyesi için ne der. Spor yapmak isteyen spora aç ilçe insanlarının önü neden kesilir, neden ilçelerinde rakipleri ile oynayamazlar, özellikle basketbolda il merkezine gelmek zorunda bırakılırlar, amatörlerden katkı payı alınırda, neden hizmetin devamı getirilmez. İl Özel İdare Spor, Sağlık ve Eğitim Daire Başkanlığı da kalmadı. Kim üretcektir, kimler üretmelidir ? “Beden Terbiyesiz” kalmamalı. Görmek umudu ile saygılar.