Avrupa Şampiyonası elemelerinde zar-zor grup üçüncülüğüne tutunarak çıktığımız finallerin ardından 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'na katılma hayali kurmuştuk ama bu hayalimiz de suya düşmekte gecikmedi.
Avrupa Şampiyonası Elemelerindeki düzensiz ve yetersiz elit oyuncu profilimizin yanı sıra sistemsiz oyun anlayışımız karşısında başta antrenör ve teknik kadromuzun yanı sıra federasyon yetkilileri yaptıkları açıklamalarında, NBA'de forma giyen oyuncularımızın yokluğunu mazeret olarak göstermişlerdi. Bu sözlere basketbolun içinden gelenler olarak hiç inanmamıştık ve sonunda öyle de oldu.Yani NBA patentli oyuncularımız ile çıktığımız Olimpiyat Elemelerinde de boyumuzun ölçüsünü aldık.Bu noktada Mili Takıma uyarlanabilecek çok güzel bir Atasözümüz var. "Taşıma Suyu İle Değirmen Dönmez" denir ya, işte yine böyle bir durum gerçekleşti. Peki ,bu güzel Atasözümüzün açılımı ne? "İşi yapacak oranda yeteri kadar güç ve yetenek bulunmadıkça, başkalarının küçük yardımlarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez."
ŞİMDİ DE GELELİM İŞİN HİKAYESİNE...
Kanada'daki 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları Elemelerinde, büyük hayallerle peşlerinden koştuğumuz NBA patentli oyuncularımız Cedi Osman, Furkan Korkmaz, Ersan İlyasova ve çaylak uzunumuz Ömer Faruk Yurtseven'li kadromuzla mücadele edeceğiz diye sevinirken(!) , son anda yıllardır devşirmelere bel bağladığımız guard pozisyonunda Shane Larkin'in bel fıtığının nüksetmesi sonucu kadrodan çıkarılması ve ardından da Berk Uğurlu'nun turnuvadaki sakatlığı ile karalar bağladık ve yine bu önemli pozisyona neden oyuncular yetiştiremiyoruz? diye dövünmeye başladık. Grubumuzun en zayıf halkası Uruguay karşısında günü zor kurtarıp, Jan Vesely'siz Çek Cumhuriyeti karşısında ferdi gayretlerle işi idare edip yarı finale çıkınca, tünelde ışığı gördük dedik ama Yunanistan gerçeğini çabuk unuttuk. Yunanistan karşısında 10-0'lık seriyle başladığımız maçta, yine oyun kuramayıp ve yine takım oyunu yerine ferdi gayretlere sığınınca bir anda 63-81'lik skorla kendimizi 2020 Tokyo'nun dışında bulduk ve bir kez daha gerçeğin, hayallerin çok ama çok ötesinde olduğunu gördük.
SONUCA GELİNCE...
Olimpiyat Elemelerindeki bu üç karşılaşma da bizlere gösterdi ki, "elit oyun kuruculardan" yoksunsanız, derli toplu takım oyunu diye bir şeyiniz yani sisteminiz yoksa, NBA'deki lejyonerleriniz bile sizi kurtaramıyor. Kısaca,kıssadan hisse; TAŞIMA SUYUYLA DA DEĞİRMEN DÖNMÜYOR. O halde, öncelikle ülkemizdeki genç yetenekleri Milli Takımımız için elit oyuncular olarak yetiştirmeye ve Süper Lig kulüplerindeki yabancı oyuncu kotasın sınırlama getirilesine ne dersiniz? Yine Milli Takımda masa tenisi maçı izler gibi yıllardır koçlarımız Orhun Ene ve Ufuk Sarıca arasında gidip geliyor adeta mekik dokuyoruz. Hiç olmazsa Milli Takıma belli bir oyun sistemi ve ekolü kazandıracak, fundamental uzmanı bir Sırp Koç'a kapımızı açma zamanı gelmedi mi?